Gerek
kitabın adı gerekse kapağı nedeniyle bir sultanı ve onun hayatını anlatan bir kitap
olduğu
düşünülse
de “Sultanı Öldürmek” sadece tarihi bir
kitap değil,
polisiye bir roman. Bir aşk romanı ayrıca. Hatta psikolojik roman. İçinde barındırdığı tarihsel olaylar polisiye romanı
tamamlar nitelikte. Bir cinayeti kimin işlediğini sorgularken tarihin taht oyunları
ve II. Mehmet’in Fatih oluşu hakkında da en ince ayrıntısına kadar bilgi sahibi olacağınız bir eser.
Romanın
entrikası 63 yaşında, suçluluk duygusu çok yüksek bir profesör üzerine
kurulu. Uzun yıllarını bir aşkı uğruna harcayan tarih profesörü Müştak Serhazin ve sapında Fatih Sultan
Mehmet’in tuğrası
bulunan bir mektup açacağı ile öldürülen bir tarih profesörü: Nüzhet. Bir aşk cinayeti mi? Yoksa nedeni tarihin
sır perdesi ardında gizlenen bir entrika mı? Bir profesörün kendisiyle hesaplaşması, psikojenik füg (unutkanlık) adında
bir hastalık ve sürpriz bir sonuç.
…ve Osmanlı devletinin imparatorluğa dönüştüren o tarihi zafer: İstanbul’un Fethi. Bu olayı tarih romanlarını sıkılarak
okuyanların bile merak içinde takip edeceklerini düşünüyorum. Ayrıca bambaşka konuları tartışmaya açması: II. Mehmet bir baba
katili miydi? Bir baba katili olduğundan şüphe edilen Fatih de oğlu Beyazıt tarafından zehirlendi mi?
Kitabı merakla
okuyacağınızı
düşünüyorum.
“ Profesör Nüzhet’i, Müştak
mı öldürdü, yoksa öldürmedim demesinin nedeni psikojenik füg mü? Yani öldürdüğü anı mı hatırlamıyor?” diyerek
katili ararken bir yandan da II. Murat ve Fatih’in zehirlenip zehirlenmediğini irdelemek, romanı tek yönlü
olmaktan çıkarıyor bence. Bir konuyu oyunla öğrenmek gibi tarihi de bambaşka bir olayı sorgularken
irdeleyebiliyorsunuz. Profesör Müştak’ın monolog şeklinde sunulan iç hesaplaşması ve katili bulmaya çalışması kitabı aynı zamanda pskolojik
bir romana dönüştürüyor.
Öyle bir an gelir ki hayatımızda çevremizdekilerin
söyledikleri o anda kulağımıza
tekrar tekrar fısıldanır. Bizde yer etmiştir çünkü. Kitabın en beğendiğim yönü de bu: Profesörün kendiyle
hesaplaşması.
Tam bir iş
üzerindeyken, annesi, babası, teyzesi ya da teyze kızının kendisi hakkında
söylediklerini kelimesi kelimesine hatırlaması, insanın başkaları tarafından yargılanması ve eleştirilmesinin Müştak’ın üzerinde ne büyük ölçüde etkili olduğunu gözler önüne seriyor ve bence kitabı
daha samimi kılıyor.
Profesör Müştak
kendi hakkında söylenenleri bu şekilde
ifade ediyor:
“Bu çocukta bir
manyaklık var.”
“Müştak
zaten hep yenilenleri örnek alır kendine.”
“Kontrol manyağı bu Müştak. Hiç kimseye güvenmez.”
“Müştak
yalana söylemeyi hiç beceremez.”
“Düzen takıntısı var bu Müştak’ın. Her şey aynı şekilde yapılacak.”
İşin
en ilginci ise kitabın etrafında yükseldiği açılış cümlelerine kitabı okusanız da net
bir cevap bulamıyor olmak. Bu cümlelerin yorumu ve soruların cevabı yine de
okurlara bırakılmış.
İşte
o cümleler:
“ Tarih geçmişte yaşanmış hakikatler midir, tarihçilerin anlattıkları mıdır?.”
“ Şahane bir aşk çoğu zaman harcanmış bir hayat demektir.”
Kitap hakkında söyleyeceklerim bu
kadar. Geriye sizin okumanız kalıyor. Severek okuyacağınız bir kitap olduğunu düşünüyorum. Çok yönlü bir kitap olması nedeniyle sizi bir yerden
yakalayacaktır diye düşünüyorum. Okumanızı
tavsiye ederim.
MELDA ÖZCAN TAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme